HERŞEY NE KADAR KURAL UNUTABİLDİĞİNLE ALAKALI...
Spesifik yani özellikli-kendine özgü derken, yaratıcılığımızı körükleyen farklı düşünme şeklimizden, her işi kendi yapısına göre planlayıp uyguladığımızdan ve tüm bunları severek yaptığımızdan dem vuralım istiyoruz.
“Nedir sizin özelliğiniz?” derseniz; işimizi sevdiğimizden yukarıda bahsetmiştik. Her işini yapan işini sevecek diye bir kural mı var? Hayır! Biz de zaten kurallarla ilgilenmiyoruz. Gidilmemiş yollardan gidiyoruz, yemekten önce bol bol su içiyoruz. Dondurmayı yaz-kış yiyor, kulahını da çaya batırıyoruz. Bunları yaparken kimseye saygısızlık etmiyoruz. Doğayı seviyoruz. Müşteri velinimettir biliyoruz. Üzerimize vazife olmayan işe girmiyoruz…
Farklıyız diye yadırgamayın, biz işimizi iyi yapıyoruz.
Yaratıcılık en temel haliyle sınırların dışında (out of the box) düşünebilme yeteneğidir. Yaratıcı olmak, soruları hiç sorulmamış bir şekilde sormak, mevcut sınırların dışına çıkmayı bilmek demektir. Biz o sınırların dışına çoktan çıkmıştık.
Leonardo Da Vinci, merak duygusunun “ruhun dinamosu” olduğunu; hayata çocuksu ve meraklı gözlerle bakmanın hepimizin doğal bir içgüdüsü olduğunu söylemişti.Çocuksu bir merak ve öğrenme tutkusuyla ezberleri bozup “neden olmasın?” diye soruyoruz.
Değişime ayak uydurmak ve kendinizi, şirketinizi yenilemek için olaylara herkes gibi bakan zihinlere değil statükoyu sorgulayacak “spesifik zihinlere” ihtiyacınız var ya da statükolara meydan okuyan “spesifik işlere”…
Basketbol, tenis oynarız, kayak yaparız, dalışı severiz, yamaç paraşütüyle uçarız.. Tüm bunları
eğlenmek için yaparız ama profesyonellikten ödün vermeyiz. Gelirseniz sizi de bekleriz.
Böyle dedik diye havada aramayın hafta içi yerdeyiz.